İÇERİK BİLGİSİ
Aşağıda, ürünlerimizin içeriği ve kullanımıyla ilgili en sık sorulan soruları bulabilirsiniz. Bu sorular sayesinde ürünümüz hakkında merak ettiğiniz tüm bilgilere hızlıca ulaşabilirsiniz.
- Doğal ve Yaşla Azalan Bileşenler:
Formülde yer alan tüm içerikler, insan vücudunda doğal olarak bulunan ve yaş ilerledikçe üretimi azalan temel moleküllerdir. Bu yönüyle vücutla biyolojik uyumu son derece yüksektir. - Her Bileşen Lipozomal Teknolojiyle Güçlendirildi:
Pek çok formülasyonda yalnızca bir bileşen lipozomal formda sunulurken, Prime Element’te yer alan dört aktif maddenin tamamı lipozomal taşıyıcı sistemle geliştirildi. Bu sayede biyoyararlanım en üst seviyeye çıkarıldı. - Çift Etkili Enerji Desteği:
Formül, yalnızca anlık bir enerji artışı sağlamaz. Hücresel seviyede enerji üretimini destekleyerek uzun vadeli yaşlanma karşıtı etki sunar. Yani, hem "bugün iyi hisset", hem de "yarını güçlü karşıla" yaklaşımıyla çalışır. - Genç Kalmak Yeterli Değil, Verimli Kalmak Önemli:
Prime Element’in felsefesi yalnızca genç kalmak değil; genç kaldığında zihinsel kapasiteni en iyi şekilde kullanabilmendir. Bu nedenle öğrenme, odaklanma ve mental berraklık için Sitikolin ile zenginleştirilmiştir. Aynı zamanda, bağırsak mikrobiyotasını dengeleyen ve duygudurum regülasyonuna yardımcı olan postbiyotik Lactobacillus Rhamnosus ile desteklenmiştir. - Emilim Üçgeniyle Maksimum Etki:
Prime Element’in benzersizliği sadece içeriğinde değil, nasıl alındığında da gizlidir:
- İlk olarak, ürün dilaltı tablet formunda sunularak, doğrudan dolaşıma hızlı ve etkili geçiş hedeflendi.
- İkinci adımda, her bir bileşen lipozomal yapı ile geliştirildi. Lipozomlar, hücre zarına benzer yapıları sayesinde hücre tarafından doğal olarak tanınır ve etkinin doğrudan hücre içine taşınmasını sağlar.
- Son ve en özgün adımda ise, bağırsak florası bozulmuş ya da emilim problemi yaşayan bireyler düşünülerek, formüle, Lactobacillus Rhamnosus eklendi. Bu postbiyotik içerik, bağırsak mikrobiyotasını düzenleyerek dolaylı yoldan da emilimi destekler ve ürün etkilerinin daha geniş kitlelerde güvenle çalışmasını sağlar.
- Bütüncül Sağlık Etkisi:
Prime Element;
✅ Hücresel düzeyde yaşlanmayı geciktirir,
✅ Günlük enerji ihtiyacına destek olur,
✅ Odaklanma ve öğrenme kapasitesini artırılmasında rol oynar,
✅ Vücudun ikinci beyni olan bağırsakları destekleyerek hem bağışıklık sistemini hem de duygudurum dengesini olumlu yönde etkilemeye destek olur.
LİPOZOMAL TEKNOLOJİ NEDİR?
- Tanım: Lipozom, en az bir yağ-fosfolipid çift tabakasına sahip, yapay, küçük, küresel veziküllerdir. Yapısı doğal hücre zarına benzer.
- Yapısal Özellikler:
- Dışta sulu (hidrofilik), içte yağlı (hidrofobik) ortam oluşturur; böylece hem su-çözünür hem yağ-çözünür maddeleri taşıyabilir .
- Tipleri: küçük/orta/çok katmanlı unilamellar lipozom, multilamellar lipozom, multivesiküler vb.
- Keşif ve tarih: 1961 yılına Cambridge’de Alec D. Bangham tarafından tanımlanmış; 1964’te resmi adı “lipozom” olarak kullanılmaya başlanmıştır.
1. Temel Çalışma Mekanizması
- Aktif içerikler lipozom içine “pasif” (oluşum sırasında yakalama) veya “aktif” (iyon gradyanlarıyla yüklenme) yöntemlerle kapsüllenebilir .
- Ağız yoluyla alındığında:
- Lipozomlar mide ve enzim yıkımından büyük ölçüde korunur (fosfolipid zarı sayesinde) .
- İnce bağırsakta enterositlerle birleşir; endositoz, zar füzyonu veya lipid değişimi sonucu içerikleri hücre içine verir.
- Bazı vakalarda lenf sistemi aracılığıyla karaciğeri pas geçip doğrudan kana ulaşabilir .
2. Avantajlar
- Biyoyararlanım Artışı: Geleneksel yollarla emilemeyen bazı maddelerde %10–90 arasında daha yüksek emilim sağlanır. Örneğin; lipozomal C vitamini, plazmada sağladığı yüksek seviyelerle dikkat çeker .
- Stabilite ve Koruma: Lipid yapı aktif molekülü yıkıcı ortamlardan korur; özellikle peptitler (örneğin glutatyion) kullanımda yıkılmadan hücreye iletilir .
- Hem hidrofobik hem hidrofilik taşıma olanağı sunar .
- Güvenli, biyouyumlu ve biyobozunur olmaları sayesinde uzun süreli kullanımda da tercih edilir .
NEDEN DİLALTI EMİLİM TABLETİ
Dilaltı emme tabletleri (sublingual tabletler), aktif bileşenin ağız içinde, özellikle dilaltı bölgesinden doğrudan emilmesini hedefleyen özel formülasyonlardır. Bu tabletler, ağız içinde eriyerek bileşiğin doğrudan kan dolaşımına geçmesini sağlar.
1. Hızlı Emilim Sağlar
Dilaltı bölgesindeki mukozal doku, ince ve damar açısından zengin bir yapıya sahiptir. Bu nedenle dilaltına yerleştirilen maddeler, burada bulunan sublingual damar ağı yoluyla doğrudan sistemik dolaşıma geçebilir.
Bu sayede, aktif madde sindirim sistemine girmeden ve karaciğer metabolizmasına uğramadan kana karışır. Bu durum:
- Takviyenin etki başlangıcını hızlandırır.
- Biyoyararlanımını artırabilir.
2. İlk Geçiş Metabolizmasını Atlatır
Sindirim sistemi üzerinden alınan birçok madde, karaciğere ulaşmadan önce bağırsak duvarında ve sonrasında karaciğerde metabolize edilir. Bu olaya ilk geçiş metabolizması denir.
Dilaltı emilim yoluyla alınan maddeler ise doğrudan kan dolaşımına geçtiği için ilk geçiş metabolizmasına uğramaz. Böylece:
- Daha yüksek miktarda aktif madde dolaşıma girer.
- Etkin dozun daha hızlı ve etkili şekilde verilmesi sağlanabilir.
3. Gastrointestinal Etkilerden Bağımsızdır
Dilaltı emilimde, maddenin:
- Mide asidi tarafından parçalanması,
- Bağırsak emilimindeki değişkenlikler,
- Sindirim sistemi kaynaklı yan etkiler
gibi faktörlerden etkilenmesi söz konusu değildir. Bu da özellikle sindirim sistemi hassasiyeti olan bireylerde avantaj sağlar.
- Tablet veya formülasyon dilaltına yerleştirildiğinde, aktif bileşen mukozadan hızla geçerek sistemik dolaşıma ulaşır.
- Etkin madde doğrudan kana geçtiğinden, hızlı etki başlangıcı sağlanır.
- Maddeler mide ve bağırsaklardan değil, doğrudan sublingual damarlar yoluyla taşındığı için biyoyararlanımı artabilir.
- Kullanılan maddenin daha düşük dozlarda bile etkili olabilmesi mümkündür.
Dilaltı emme tabletleri genellikle şu durumlarda tercih edilir:
- Hızlı etki gerektiren durumlar.
- Karaciğer metabolizmasından kaçınmak istenen maddeler.
- Sindirim sisteminden iyi emilemeyen veya midede parçalanan maddeler.
- Yutma güçlüğü yaşayan bireyler.
KONTROLLÜ SALIM TEKNOLOJİSİ NEDİR?
Kontrollü salım teknolojisi, ilaç veya aktif bileşenlerin vücutta öngörülebilir, planlı ve sürdürülebilir bir şekilde bırakılmasını sağlayan sistemleri ifade eder. Bu teknoloji:
- İlacın veya molekülün plazma düzeyini gerektiği anda, doğru miktarda ve belirli süreyle sabit şekilde tutar .
- Geleneksel dozajların oluşturduğu “tepe-dip” (pik-vadi) dalgalanmalarını en aza indirir .
- Terapi etkinliğinde artış: Sabit plazma düzeyleri sayesinde ilacın terapötik aralıkta kalması sağlanır .
- Yan etki azaltımı: Pik-dip dalgalanmaları önlenerek toksisite riski azaltılır .
- Daha az doz, daha iyi etkinlik: Toplam doz azalabilir ancak etkinlik artar .
- Hasta uyumu artar: Günlük doz sayısı düşer; özellikle kronik hastalıklarda uyum kolaylaşır .
- Toksik ya da doku seçici salım: Hedefe yönelik veya yerel salım ile sistemik maruziyet azaltılabilir .
- Farklı uygulama yollarında: Oral, implant, transdermal, akıllı cihazlarla uygulanabilir
NADH NEDİR?
1. Enerji Üretiminde Elektron Taşıyıcısı Olarak Görev Alır
NADH, insan hücrelerinde bulunan mitokondrilerde enerji üretiminden sorumlu olan elektron taşıma zinciri için önemli bir elektron taşıyıcısıdır. NADH tarafından taşınan elektronlar, mitokondrideki oksidatif fosforilasyon süreci sırasında ATP üretimini başlatan reaksiyonlarda kullanılır. Bu süreç sonucunda hücresel enerji kaynağı olan ATP üretilir.
2. NAD+ Döngüsünün Bir Parçasıdır
NAD+ ve NADH arasında sürekli bir dönüşüm bulunur. NAD+ molekülü elektron ve hidrojen iyonu aldığında NADH’ye dönüşür; NADH ise bu elektronları enerji üretiminde kullandıktan sonra tekrar NAD+ formuna geri döner. Bu döngü, insan hücrelerinde enerji metabolizmasının devamlılığı için gereklidir.
3. Antioksidan Etki (Dolaylı Olarak)
Antioksidan Enzim Sistemlerini Desteklemesi
İnsan hücrelerinde bulunan glutatyon redüktaz, tiyoredoksin redüktaz gibi bazı antioksidan enzimlerin işlevlerini sürdürebilmesi için indirgenmiş koenzimlere ihtiyaç vardır. Bu enzimlerin aktif çalışabilmesi için genellikle NADPH kullanılır; ancak NADPH üretimi bazı biyokimyasal süreçlerde NADH üzerinden desteklenir. Yani:
- NADH, bazı biyokimyasal döngüler aracılığıyla NADPH üretimine katkıda bulunabilir.
- NADPH ise güçlü antioksidan savunma sistemlerinin çalışmasını destekler.
Bu nedenle, NADH seviyelerinin yeterli olması, antioksidan sistemlerin dolaylı olarak desteklenmesi anlamına gelir.
Mitokondri Fonksiyonlarını Destekleyerek Oksidatif Stresi Azaltması
NADH, mitokondride enerji üretimini desteklerken aynı zamanda oksijenin doğru şekilde kullanılması için elektron taşır. Mitokondri düzgün çalışmadığında fazla miktarda reaktif oksijen türü (ROS) ortaya çıkar. Ancak:
- NADH’nin mitokondride enerji üretiminde dengeli şekilde kullanılması, elektron kaçaklarını ve kontrolsüz ROS üretimini azaltır.
- Bu da hücrede oksidatif stresin artmasını önleyebilecek dolaylı bir mekanizma sağlar.
Hücresel Yenilenme Mekanizmalarını Güçlendirerek Oksidatif Hasarı Sınırlandırması
NADH üzerinden sentezlenen NAD+, hücresel onarım mekanizmalarını (örneğin PARP ve sirtuin enzimleri) aktive eder. Bu sistemlerin aktif olması:
- Hasar gören DNA’nın onarılmasına,
- Hücre içindeki oksidatif hasarın kontrol altına alınmasına,
yardımcı olur. Dolayısıyla NADH, NAD+ dönüşüm döngüsü üzerinden hücre içi onarım sistemlerini destekleyerek oksidatif stresin zararlarını dolaylı olarak sınırlandırabilir.
BETA-NMN NEDİR?
Beta-Nikotinamid Mononükleotid (Beta-NMN), insan vücudunda doğal olarak bulunan ve enerji metabolizması ile hücresel yenilenme süreçlerinde rol oynayan biyolojik bir moleküldür. Kimyasal olarak bir nükleotid türevidir ve doğrudan NAD+ sentezi için öncü madde olarak görev yapar. Yani, Beta-NMN insan hücrelerinde NAD+ üretiminde kullanılan ara bir bileşiktir.
1. NAD+ Üretimini Destekler
Beta-NMN, hücre içinde doğrudan NAD+ biyosentez yolaklarına katılır. Özellikle Salvage Pathway olarak bilinen geri dönüşüm yolunda, Nikotinamid (vitamin B3 türevi) kullanılarak NAD+ sentezinin gerçekleşmesinde kritik bir ara basamaktır. İnsan hücrelerinde Beta-NMN, Nikotinamid Fosforibosiltransferaz (NAMPT) enzimi aracılığıyla sentezlenir ve sonrasında Nikotinamid Mononükleotid Adenililtransferaz (NMNAT) enzimleri tarafından NAD+’a dönüştürülür.
2. Enerji Metabolizmasına Katkıda Bulunur
Beta-NMN’nin NAD+ üretimini desteklemesi, dolaylı olarak hücresel enerji üretimini de etkiler. NAD+ düzeyleri yeterli olduğunda mitokondri fonksiyonları ve enerji üretim süreçleri daha verimli şekilde sürdürülebilir.
3. Hücresel Onarım Süreçlerini Dolaylı Olarak Destekler
Beta-NMN takviyesi ile NAD+ seviyeleri arttırıldığında, insan hücrelerinde DNA onarımında görev yapan PARP ve sirtuin enzimleri gibi NAD+ bağımlı enzimlerin çalışması desteklenebilir. Bu durum hücresel onarım ve yenilenme süreçlerine dolaylı katkı sağlayabilir.
NAD+ NEDİR?
NAD+ (Nikotinamid Adenin Dinükleotid), insan vücudunda doğal olarak bulunan ve biyolojik açıdan kritik bir moleküldür. Hücresel enerji üretimi ve onarım süreçleri dahil olmak üzere birçok temel
biyokimyasal işlevde görev alan bir koenzimdir. Koenzimler, enzimlerin
çalışmasını destekleyerek metabolik reaksiyonların gerçekleşmesini sağlar.
1. Enerji
Üretiminde Rol Oynar
Besinlerin enerjiye dönüştürülmesi sürecinde
NAD+, temel işlevlerden birini üstlenir. Özellikle insan hücrelerinde bulunan
mitokondrilerde enerji üretiminde kritik görev alarak, alınan besinlerin ATP
adı verilen enerji birimine çevrilmesine katkıda bulunur.
2. Hücresel
Yenilenme Süreçlerine Katılır
İnsan DNA’sı zaman içerisinde çeşitli nedenlerle
hasar görebilir. NAD+, insan DNA’sının onarımında görev alan başta PARP (Poly
ADP-Ribose Polymerase) ve sirtuin enzimleri olmak üzere çeşitli enzimlerin
aktifleşmesini sağlayarak, hücresel düzeyde onarım süreçlerine destek olur.
3. Yaşlanma Süreciyle İlişkilidir
Bilimsel araştırmalara göre, insan vücudundaki
NAD+ seviyeleri yaşlanma ile birlikte azalır. Bu azalma, hücresel işleyişin ve
onarımın yavaşlamasıyla ilişkilendirilmektedir. NAD+ düzeylerinin
artırılmasının, yaşlanma belirtilerini yavaşlatabileceğine dair çeşitli
bilimsel çalışmalar devam etmektedir.
4. Bağışıklık
Sisteminin Düzenlenmesinde Görev Alır
NAD+, insan bağışıklık sistemi hücrelerinin etkin
çalışmasında rol oynar. Bağışıklık yanıtlarının düzenlenmesinde dolaylı olarak
destekleyici işlev görür.
SİTİKOLİN NEDİR?
Sitikolin (uluslararası ismiyle Citicoline; kimyasal adıyla CDP-Kolin, yani Sitozin Difosfat-Kolin), insan vücudunda doğal olarak bulunan bir bileşiktir. Hücre zarlarının yapısal bir parçası olan fosfatidilkolin sentezinde ve beyindeki kolin metabolizmasında görev alan bir öncü moleküldür. Sitikolin, esas olarak beyin sağlığı ve sinir sistemi fonksiyonları ile ilişkilendirilmektedir.
1. Beyin Hücre Zarlarının Onarımına ve Yapısına Katkıda Bulunur
Sitikolin, fosfolipid sentezi için kullanılan bir öncü maddedir. İnsan hücre zarlarının önemli bir yapı taşı olan fosfatidilkolin, sitikolin aracılığıyla sentezlenir. Bu özellik, sitikolinin özellikle nöronal hücre zarlarının korunması ve yenilenmesi süreçlerinde rol oynamasını sağlar.
2. Asetilkolin Üretimini Destekler
Sitikolin, kolin sağlayarak beyinde önemli bir nörotransmitter olan asetilkolin sentezini destekler. Asetilkolin, öğrenme, hafıza, dikkat gibi bilişsel işlevlerde önemli rol oynayan bir nörotransmitterdir. Sitikolin’in kolin kaynağı olması nedeniyle sinir hücreleri arasındaki iletişimin desteklenmesine yardımcı olabileceği düşünülmektedir.
3. Nöroprotektif (Sinir Hücrelerini Koruyucu) Etkiler Gösterebilir
Bilimsel araştırmalara göre, sitikolin:
- Beyin hücrelerinin zarar görmesini önleyebilecek,
- Hücre zarlarının yenilenmesine katkı sağlayabilecek,
- Enerji metabolizmasını destekleyebilecek
potansiyel etkiler göstermektedir. Bu nedenle, bazı klinik araştırmalarda inme, travmatik beyin hasarı ve hafıza kaybı gibi durumların destekleyici tedavisinde değerlendirilmiştir.
4. Beyin Enerji Metabolizmasını Destekler
Sitikolin, beyindeki fosfolipid sentezi ve mitokondri işlevleri üzerinden enerji metabolizmasına katkıda bulunabilir. Bu da sinir hücrelerinin genel işlevselliğini dolaylı olarak destekleyebilecek bir etki yaratabilir.